Ölüm korkusu, insanlarda yaygın olarak görülen bir duygudur. İnsanlar kendilerini ve yaşamlarını anlamaya başladıkça, aynı zamanda ölüm korkusunu da deneyimlemeye başlarlar. Ölümün beklenmedik bir şekilde ve tahmin edilemeyecek bir zamanda gelecek olması, bu korkunun temelini oluşturur. Belirsizlik, insanlarda psikolojik sorunlara yol açabilir ve bu da zamanla kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Eğer ölüm korkusu günlük yaşamı etkileyecek düzeydeyse, mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır. Her yaştan kişiyi etkileyebilen bu sorun, toplumda belirli kesimlerde daha fazla görülür. Bu kişiler, korkuları nedeniyle evden bile çıkamaz hale gelebilirler; çünkü dışarıda kendilerine araba çarpacağını, ayaklarının kayıp düşeceğini düşünerek yaşamlarını kısıtlamaya başlarlar. Bu durum, kişilerin sosyal yaşamlarını da olumsuz etkiler.

Ölüm korkusu, genellikle yaşanan bir acının ardından veya tanık olunan olumsuz bir olayın ardından ortaya çıkabilir. Örneğin, kişi sevdiği bir yakınının trafik kazasında kaybederse, trafiğe çıkmaktan veya trafikte seyreden araçlardan çekinir hale gelebilir. Bu durum, kişinin ölüm korkusu yaşadığını gösterir. Her an böyle bir şeyle karşılaşacağını düşünen kişi, bunu hastalık derecesinde yaşamaya başlar.

Ölüm korkusu için uygulanan tedavide varoluşçu terapi oldukça yaygın bir şekilde kullanılır. Bunun yanında bilişsel davranışçı yöntemler de tedavide ön plana çıkabilir. Bu yaklaşımlar, kişinin yaşamı anlamasına yardımcı olur ve yaşamı yeniden yorumlamasını sağlar. Bu şekilde alınan psikolojik destek, ölüm korkusunu yenmesine yardımcı olabilir. Bazı durumlarda hipnoz terapisi de kullanılabilir. İlaç tedavisi ise nadiren tercih edilir ve genellikle aşırı korku yaşayan, el ve ayak titremesi, nefes almada zorluk çeken kişilerde destekleyici olarak kullanılır.

Ölüm korkusu, farklı şekillerde insanları etkileyebilir. Bu durumda ölüm korkusunun da farklı etkiler yapması söz konusudur. Ölüm korkusu, aslında kişide yaşamını sürdürememe ve varlığının devam edememesi şeklinde etkili olur. Diğer korkulardan farklı olarak, bunun belirli bir nesnesi yoktur. Ölüm korkusunu herkes farklı şekillerde anlatır. Bazen ölümün kendisinden korkanlar olur, bazen de ölümden sonra geride kalan kişilerin ne yapacağından, kendisinin diğer dünyada ne yaşayacağından yani bilinmezlikten korkanlar olabilir. Bazen de kişiler, ölümün gerçekleşmesiyle var olamayacağını düşünerek korkar ve kendilerinde patolojik bir durumun ortaya çıkmasına sebep olurlar.

İnsanların yaradılışında korku özelliği bulunmaktadır. Eğer ölüm korkusu yerinde ve zamanında yaşanırsa, doğal olarak kabul edilebilir. Bunun yaşamı koruyan bir unsur olduğu söylenebilir. İnsanlar doğdukları andan itibaren yaşamda kalmaya, yaşama tutunmaya çalışırlar. Yaşamlarında aç kalmaktan, yaralanmaktan, susuz kalmaktan, karanlıktan ve pek çok şeyden korkarak yaşamlarını sürdürürler. Çünkü bunlarla mücadele etmediğinde, korkmadığında herkes öleceğini bilir. Bu açıdan ölüm korkusu, yaşamın temel korkusu olarak kabul edilir. İnsanlarda görülen diğer korkular da ölüm korkusundan türeyen korkulardır. Mesela; karanlık korkusu, yükseklik korkusu gibi korkular ölüm korkusunun neticeleri arasındadır.

Ölüm korkusunun yaşanmasına neden olan unsurların başında, ölümün ne zaman ve ne şekilde geleceğinin bilinmemesi gelir. Bu alanda yapılan araştırmalarda evli kişilerin bekar olanlardan daha fazla ölüm korkusu çektiği, çocukları olan kişilerin de çocukları olmayanlara oranla ölüm korkusunu daha fazla yaşadıkları görülmüştür. Bunun gibi zenginler fakirlerden, dininin emirlerini bilerek bunları yerine getirmeyenler ölüm korkusunu daha fazla yaşar. Dindar olmayan kişiler ise ölümden sonraki yaşanacak sıkıntılardan, acılardan ve cezalardan korkar.

Ölüm korkusunu yenmek için çaba göstermek gerekir. Bunu azaltmak için kişinin tatmin edici bir yaşamı olmalı, ölümü düşünmeli, inançlarına uygun bir yaşam sürmeli, ölüme yakın olan yakınlarıyla daha fazla ilgilenmeli, herkese faydalı olan işleri ön plana çıkarmalı ve ölümle ilgili bilgilere sahip olmalıdır. İnsanlar ölümü öteleyemez. Bundan kaçmaya çalışmak da faydasızdır. Bu nedenle ölüm korkusunu yenerek, yaşamlarının tadını çıkarmak için çabalamaları gerekir.